Çat Bıçağı Yapımı.


Çok değil 50 yıl öncesi 50 kadar haneden çekiç sesleri gelirken şimdi sadece 1 haneden gelen çekiç seslerinin hikayesini anlatmaya çalışacağım sizlere...

Sap: manda boynuzu.

pinler : 8lik çivi:)


Bıçakçı Abdullah.. Bozkır’ın son bıçakçısı..

Bozkırda her Cuma yani Cuma pazarında Anıt Meydanının köşesinde açtığı tezgâhında ilçenin ve köylerinin kesici ihtiyaçlarına bıçak, bıçkı, bıçkılı bıçak tahra, nacak, satır gibi ürünleri ile karşılamaya çalışan yılların esnafı.

Abdullah ustanın tezgâhında bulunan bıçakların birçoğu satın alıp karıyla sattığı bıçaklar olsa da tezgâhının altında saklı olan çantasında da kendi el yapımı bıçaklar vardır. Bu bıçakların alıcısı farklı olduğu için herkese göstermez. Bunun nedenini merak ediyordum. Sohbetimizde onu da öğrendim.

Aslında Bozkırda ki son bıçakcı değil. Kavgacı olarak bilinen halkından dolayı halk ağzında adı çatmak fiilinden gelen ÇAT resmi kayıtlarda ise Çağlayan Kasabası diye geçen kasabasında iki usta daha var. Fakat onun biri emekli olmuş ve piyasadan kendisini çekmiş diğeri ise bıçağın yıllık getirisinin evinin ihtiyacını karşılamada yetersiz olduğu için yaz aylarında diğer illere tarım işçisi olarak gider kışın sipariş olursa bıçak yapar.

Abdullah ustaya eylül 2011 de çalışmalarını görüntülemek istediğimi söylediğimde

- Ocak sürekli yanmaz yeğenim sipariş olursa… diye tarihsiz bir randevu almayı başarmıştım.

İstisnasız her Cuma sorduğum – ustam ocak yanacak mı diye soruma nihayetinde olumlu cevap geçtiğimiz hafta geldi.

- Yarın 6 tane bıçak siparişi var. Saat dokuzda gel.


İnanırmısınız o günün gecesi bana sabahı zor ettirdi. Tıpkı balığa gideceğim gecelerde olduğu gibi bir heyacan..

İyi kötü sabahı ettik. Malum bizim vasıtamız motorsiklet. Havada buuzz gibi. Benim gibi meraklı olan arkadaşım Yakup Çetin ile birlikte Bozkırdan 5 km uzaklıktaki Çat köyüne geldik. Başladık evi aramaya.. Bacasından köz kokusu gelen ev arıyor gözüm. Nihayetinde sora sora bulduk.












Abdullah usta atölyede çalışmaya çoktan başlamış. Bir yandan bizimle konuşup meramımızı anlamaya çalışıyor bir yandan da dağmatlık elbise seçer gibi boynuzları ayırıyordu.






Sonra beğendiği ve daha önceden ikiye ayırdığı 6-7 boynuzu yanmakta olan körüğün önüne koydu.Körük 100 yıldan daha eskiymiş. Komşu Ahırlı ilçesinde demirciliği bırakmış bir ustadan almışlar.Körükde ne körük ama..






Usta ateşi görünce yumuşayan ama hala yeterince inatcı boynuzlazı önce uzun penslerle kaba şekil verip soğumaya bırakıyor. Sonra sırası geldikçe yeniden ısıtıp önce arasına bir metal boru sıkıştırıp tekrar soğumaya bırakıyor ve yine sırası gelince ortasına bir bıçak kalıbı koyup yeniden sıkıştırıyor. Böyle yapmasının sebebi büküldüğü zaman orta kısmı kalıp gibi çıkması içinmiş. Daha sonra yine kaba haliyle bu boynuzları ısıtıp yumuşattıktan sonra falçata ile kaba çıkıntılarını yontup bir köşeye bırakıyor.
























Biz gelmeden önce profilini çıkarıp yumuşattığı çelikleri keskiye vurduğu çekiçlerle sapına gelecek kaba şeklini verip eğe ile kaba pürüzlerini düzeltiyor.Ve başlıyor örste dövmeye… Ahenkle vurulan çekiçlerin altındaki profil aliminyum folyo gibi şekilden şekle girerken Abdullah usta. “ bu şimdi hamur gibi, her şekle girer” diyordu.



















Bütün bıçaklarını kaba şekilde döverek ağızlarını inceltti.




Bu arada ocağın hemen yanında duran testi kırığının içinden iki demir parçası çıkardı. Birinin ucunda ay diğerinin ucunda yıldız döğme vardı. Abdullah ustanın mühürü imiş ay yıldız... O zaman hatırladım anacağazımın evde bakıp koruyup kolladığı en kymatlı bıçağında Abdullah Ustanın eseri olduğunu. Abdullah usta başladı çekiçle bunları işlemeye.











Atölyede etrafı kurcalarken elime geçen bazı bıçaklarda bir bazılarında iki bazılarında üç yıldız olmasının sebebini sorduğumda kalitesine göre yıldız basıyorum dedi. Yani bu üç yıldız en kaliteli demek dedi.




Daha sonra fotoğraftaki aleti kullanarak eğe ile ağızlarını açmaya başladı.









Sıra geldi su vermeye....

Hazırlanmış bıçakları ocakta yanan muhtemelemen de çam odununun közünde ısıtmaya başladı. Bıçaklar kızarmaya başladığı an ocaktan alıp elindeki kalıp sabuna sürüp tekrar ocağa atıyordu. Sebebini sordum. Pas tutmaması için dedi.




İstediği tava getirdiği bıçakları hemen yanında duran içi su dolu kovaya 45 derecelik açı ile daldırıp hemen çıkardı. Çıkardığı bıçakları közün yanına koydu. Neden diye sordum." cam gibi kırılmasın diye yumuşatıyorum" dedi.




Bu sürede yaptıklarını kaçırmamak için sadece video çektim. Videoyu hazır edince vereceğim linkten izleyebilirsiniz.




Yeniden döndük sap işlemine.. Kaba olarak hazırladığı boynuzu testere ile kabza şekli vermeye başladı.









Sonra eline aldığı törpü ile başladı sanatını konuşturmaya..Benim için şahane bir eserdi ortaya çıkan.




Sonra ocaktan bir kaç tane ceviz büyüklüğünden yanmamış kömür alıp örsün üstüne koydu.

- öyle bedavaya çekim yok, şunu örsten aşağı dökmeden un gibi oluncaya kadar inadına incelt. " diye elime çekici tutuşturdu...




Bu kömür tozundan ne yapacaktı acaba.. Bu güne kadar hiç duymadığım bir işlem miydi...




................



















Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.