Bozkır Derneğimiz Hayırlı Olsun

BOZKIR TARİH VE TABİATI ARAŞTIRMA, TANITMA,
YAŞATMA, EĞİTİM VE KÜLTÜR DERNEĞİ


Çocuktum,  yemek vakti gelmiş, ama babam eve gelmemişti. Annem; “Babana bir bak gel oğlum, yemek onu bekliyor” sözlerini duyunca koşarak gittim köydeki kahvehanelere doğru. Babam yoktu oralarda. Amcalardan biri dedi ki; “Baban aşağı mahalleye gitti.” Yani böyüğanamın (babaannem) yanına gitti demekti bu. Böyüğanamın yanına gittim, elini öpüp hal ve hatırını sorup, “Babam nerede” deyince, O’da “Serusdad’a getti” dedi.

İlk defa duymuştum bu ismi… Neresi burası diye sorduğumda “gaza’’ dedi; kabri cennet olası, nur içinde yatası böyüğanam. Gaza neresi diye sorunca da gök gözlerini kıstı ve kaşlarını çatıp ters ters bana bir baktı ki, hemen sustum.

Bizim amcaoğlu biliyormuş o gitmiş gelmiş birkaç defa Serüsdad’a. Köyden büyük bir yermiş.  Koca koca binalar ve bir sürü araba varmış… Hatırlar olmuştum daha önce abimle de gitmiştik. O zamanlar köyler arası futbol maçları olurdu ve daha coşkulu olurdu. Köyden belediyenin BMC kamyonun tahtadan kasasına doluşup gitmiştik. Tabii küçük olduğum için boyum kasaya erişmiyordu, sağolsun Abim beni tek teken edip boynuna aldı. Bir dakikada olsa görmüştüm Serustad’ı…

O zamanlar köyde gençlerin  ‘bisiklet’, orta yaşlıların  ‘velespit’, yaşlıların ‘şeytan papırı’ dediklerinden ya üç tane vardı ya beş. Bunun biri de bizim amcaoğlunun kontr pedallı fireni olan beyaz pinokyo bisikleti idi. Bir gün anlaştık amcaoğlu ile kimseden habersiz kaçtık köyden Serustad’a… Bisikletle iniyorduk köyden şehre… Ve geldik.. Hakikaten de öyleymiş. Büyük binalar ve bir sürü araba varmış… İnsanlar bir koşturmaca içinde… Ürkmüştüm bir an… Bir iki saat gezdikten bir limonata içtikten sonra eve dönmemiz gerekiyordu… İstemeye istemeye, ardıma baka baka dönmüştüm köye. Tabii eve dönüş çileli olmuştu.. Bir de durumu ailelerimiz öğrenmişti ki, tahmin etmişsinizdir yediğimiz fırçaları.

Serustad’la böyle tanışmıştık… Aradan yirmi yıl geçti. Çok şeyler değişti dünyada belki… Bilgisayar ve internet ile tanıştı ve kaynaştı insanoğlu… Ve artık Serustad’da yaşayanların çok azı yaşadıkları yeri “Serustad” diye anıyor, çoğunluk Bozkır diyor.

Aradan yirmi yıl geçmişti.. Fakat Bozkır hala ilk gördüğüm Bozkır gibi.. Aynı bıraktığım gibi duruyor.. Ve bu durum beni  ve dostlarımı üzüyor. Malumunuz birkaç yıldır hep “Bozkır için ne yapabiliriz?’’ sorusu üzerine kafa yoruyor ve fikri paylaşımlarda bulunuyoruz. Kendi çapımızda gücümüzün yettiğince hizmet etmeye çalışıyoruz Bozkır’da Bozkırlıya…

Aklımızdan gönlümüzden o kadar güzel iş ve fikirler geçiriyorduk ama gerçeğe dönüştürmek için vatandaş sıfatı yeterli olmuyordu… Daha geçerli bir sıfat kazanmamız gerekliliği oluştu zamanla. Her birimizin kafasında oluşan fikirleri derleyip toplayıp bir bütün halinde hizmete ve faaliyete dönüştürme gerekliliği oluştu…

Bütün Bozkırın yiyebileceği bir helva yapma sevdası  düşüyordu içimize.. Unu benden yağı senden tuzu ondan.. Bütün arkadaşlarımız bir şeyleri feda ediyordu bu hayırlı iş için. Lakin gün geldi tavamız olmadığı için tava vazifesini görecek bir oluşum gerekliliği oluştu.

Gurbette yaşayıp Bozkır sevdası çeken nice gönüldaşımız dile getirdi; ”Neden Bozkır’da bir dernek ya da şubesi yok” diye. Bozkır’a yardım için bir çividen dahi olsun gönlünden kopanı tahtasına çakabilmek için Bozkır’da bir dernek gerekliliği oluştu.

Bozkır’a maddi manevi hizmet etmek isteyen nice gönlü zengin işadamlarımız oldu. Bu insanlar ve bu güne değin Bozkıra hizmet şeridinde yarışmış diğer dernek ve vakıflarımız sağ olsunlar taaa İstanbul’dan,  yurdun ve dünyanın birçok değişik ilinden yöresinden yardım zinciri kuruldu. Bu zincire gönül veren ellerin yükünü bir nebzede azaltmak için gün geldi bu zincire Bozkırdan bir halka gerekliliği oluştu.

Bu gün gurbetteki hemşerilerimiz ellerinden geldikçe Bozkır’a destek çıkmak, Bozkır’ın göç vermesinin önüne geçmek, Bozkır’ı daha yaşanılır bir hale getirmek için çabalıyorlar. Lâkin gün geliyor uzakta yaşamanın sebebi ile Bozkır’dan bihaber iken Bozkır adına yanlış ve maksadını aşan sözler sarf edilebiliyordu. Bu durum bizi çok üzüyordu. Hep söylerim, Bozkır’a bir damla yağmur düşse gurbettekinin yüreğine düşer. Bozkır’dakinin çatlamış dudağına… Bozkır’ı Bozkır’da yaşayandan başkası hissedemez. Ne kadar empati kurarsa kursun. Bozkır’ı gerçek anlamda hissedemez.

Derneğimizin kurucularının genç olması kararını  hep birlikte aldık.. Sakın ola yanlış anlaşılmasın. İhtiyarlar ya da genç olmayanlara “beceriksizlik, başaramama’’ gibi yaftalar yakıştırmıyoruz.  Bizden büyüklerin bilgi ve tecrübesini genç beyinler ile harmanlayıp tabiri doğruysa “beyin fırtınası” oluşturarak, daha dinamik bir oluşum hedefledik. Bütün amacımız gençliğin verdiği aşkı ve enerjiyi boşa harcamamak, Bozkır’a hizmet etmektir.

Temel hedefimiz Bozkır’ı araştırmak, yaşatmak ve tanıtmak. Bozkır, bir çok medeniyete beşiklik etmiş şanslı bir beldedir. Fakat bizler bu şanstan maalesef yararlanamıyoruz.

Bozkır’ın bilinmezlerini bilmek ve bildirmek için uğraşacağız.

Bozkır’ın var olan değerlerini korumak ve tanıtmak için uğraşacağız.

Daha yeşil bir Bozkır’da gökkuşağının bütün renklerini dokunabileceğiniz güzellikleri Bozkır’da beraber yaşamaya çalışacağız.

Bozkır’a yapılabilecek en büyük en faydalı iş olan eğitim konusunda bütün gücümüzü seferber edeceğiz.

Bütün bu saydığım hedefleri siz değerli Bozkırlılar ve Bozkıra gönül vermiş tüm insanlar ile başarabiliriz ancak.

Girdiğimiz bu zorlu yolda sizlerden gelecek olan maddi manevi tüm desteğe açık olduğumuzu, maksat Bozkıra hizmet olduğu zaman bütün bireysel zıtlıkları geçip Bozkır’a odaklanacağımızı bilmenizi isterim.

    
Derneğimiz Bozkır’a, Konya’ya Türkiye’ye ve insanlığa hayırlı olsun.

Sağlıcakla kalınız.

                                   13-09-2010      
Hüseyin DUMRU

1 yorum:

Blogger tarafından desteklenmektedir.